Sabahın ilk ışıkları camdan süzülmeye başlamış, kuşlar çoktan cıvıldamaya koyulmuştu. Zeynep’in odasında ise derin bir sessizlik hâkimdi. Alarm çalmıştı, ama Zeynep duymamıştı bile. Gözlerini açtığında tavandaki ışık, saatin çoktan 10’u gösterdiğini haber veriyordu.
Yerinden fırladı. Panikle annesinin odasına koştu.
“Anne! Beni neden uyandırmadınız?” dedi öfke ve şaşkınlıkla.
Annesi yorgun gözlerle başını kaldırdı. Gözlerinde hem sevgi hem de çaresizlik vardı.
“Zeynepciğim… Alarmı kurmuştun, kendi başına kalkarsın sandım. Kardeşinle ilgileniyordum,” dedi sakin bir sesle.
İşler Değişti...Zeynep, her zamanki hareketliliğiyle yatağın ucuna oturdu. O, hayatı dolu dolu yaşayan, her günü planlı olan, aynaya bakmadan dışarı çıkmayan, saçlarını sabah sabah şekillendirmeden rahat edemeyen, enerjik bir ortaokul öğrencisiydi. Ama bugün ne programına yetişebilmişti ne de güzelce hazırlanabilmişti.
Evde işler biraz değişmişti. Zeynep’in annesi kısa süre önce bir bebek daha dünyaya getirmişti. Üstelik Zeynep’in 9 yaşındaki kardeşi de onunla aynı okula gidiyordu. Annesi, hem yenidoğanla hem de ev işleriyle ilgilenirken, büyük kızının bazı sorumlulukları üstlenmesini bekliyordu artık.
Zeynep ise bu değişime alışmaya çalışıyordu. Annesinin gözlerine baktı. Yorgundu ama bir yandan da onları büyütmenin telaşıyla doluydu. İçindeki sitem bir anda yerini şefkate bıraktı. Annesine yaklaştı, sarıldı ve yanaklarına birer öpücük kondurdu.
“Annecim… Seninle hayat ne kadar kolaydı. Arabayla okula giderdik, kıyafetlerim ütülü olurdu, kahvaltı hazır olurdu… Şimdi biz kendimiz yapıyoruz her şeyi. Ama seni daha iyi anlıyorum artık,” dedi.
Annesi hafifçe gülümsedi. “Ben her şeye yetişmeye çalışırken, sizi bazı şeylerden uzak tutmuşum. Ama hayat böyle bir şey, kızım. Büyümek, kendi yolunu çizmeyi öğrenmek demek. Zamanla alışacaksınız.”
O akşam mutfakta bir çay molasında dertleştiler. Annesi ona şöyle dedi:
“Eğer akşamdan hazırlığını yaparsan, sabah her şey daha kolay olur. Erken yat, telefonunun alarmını kur. Sabah uyanmak zor gelmeyecek. Sorumluluk almak seni güçlendirir, marifetlendirir.”
Zeynep başını salladı. Bu defa gerçekten anlamıştı. O gece, kıyafetini hazırladı, çantasını düzenledi, kardeşinin giyeceklerini bile çıkardı. Alarmını kurup yattı.
Yapmasaydı “ertelenen her şey büyürdü”
Ve biliyordu artık.
Ertesi sabah, alarm sesiyle gözlerini açtı. Birkaç saniyeliğine vazgeçmek istedi ama sonra annesinin sesi yankılandı zihninde: “Sorumluluk seni marifetlendirir.” Derin bir nefes alıp kalktı. Kardeşini uyandırdı, ikisini de hazırladı ve gülümseyerek okula yürümeye başladılar.
Artık her sabah yeni bir başlangıçtı. Ve Zeynep şunu çok iyi öğrenmişti:
Erken kalkan, erken yol alır.
Sorumluluk almak mariferlendirir..o halde çocuklarımızın marifetlenmesini istiyorsak rahatlık tuzağına düşürmeyelim.
YanıtlaSilSorumluluk verilerek yetiştirilen çocuklar lokum gibi oluyorlar. Kaleminize sağlık Çok güzel bir yazı olmuş. Böyle çocuk nasıl yetiştirilir bunun yöntemlerini mutlaka hepimizin öğrenmesi gerek
YanıtlaSilHayatlarında Çocuklarımıza pay verebilmek onları ne güzel geliştiriyor... Yapabileceği kadarını... Emeğinize sağlık 🌸🌿
YanıtlaSilSorumluluk sahibi olmak insanı güçlendiriyor ve kendine olan güvenini kazandırıyor. Bireyler özgüvenli olurken aynı zamanda mutlu ve başarılı da oluyorlar.
YanıtlaSilsorumluluk insana iyi gelir, hayata bakışı değişir, konuşması değişir, ilişkileri güçlenir, ne istediğini bilen ne istemediğini bilen bireyler olurlar zamanla. az demeden her gün düzenli çocuklarımıza sorumluluk verip onları hayata hazırlamak ne güzel olur. ellerinize sağlık
YanıtlaSilYetişmek ve sorumluluk arasındaki ilişki ne de güzel anlatılmış. Çağımızda yetiştirmek yerine çocuklarımızı büyütmeyi düşünen bizlere yeniden ne güzel bir hatırlatma olmuş... Teşekkürler
YanıtlaSilÇocuk büyütmek mi çocuk yetiştirmek mi? sorumluluk vermek çocukları marifetlendirir.
YanıtlaSilBüyümek kendi yolunu çizmek öğrenmek demek” çok anlamlı…
YanıtlaSilYaş ne olursa olsun sorumluluk almak ve bedel ödemek toplamda hep kazandırır.
YanıtlaSil