Sahnemdeki Sunum

Sahnemdeki Sunum

Sunum

Bilgisayarının başında oturmuş, dolu dolu gözlerle ekrana bakıyordu. Haftalardır hazırladığı sunumun başında şimdi ne yapacağını bilmez şekilde oturuyordu Filiz.

Uykusuz geçen gecenin ardından tekrar sunumun başına oturmak çok zor gelmişti. Belki de zor gelen bilgisayarın başına oturmak değil, dün akşam duyduklarıydı.

“Efeciğim, neden huysuzluk ediyorsun anlamıyorum. Biliyorsun yarın çok önemli bir sunumum var.” diyordu Filiz.

“Ne istediysen alınıyor. Yediğin önünde yemediğin arkanda. Ben senin için çalışıp duruyorum, bunu bilmiyor musun? Ne var yani, bir veli toplantısına katılamayacaksam?”

“Anne keşke şu sunuma önem verdiğin kadar, ‘annelik sunumuna’ da önem verseydin.” dedi Efe bir anda. 

Filiz, bu sözler karşısında ne diyeceğini bilemedi. Derin bir soluk aldı; istemediği bir şey ağzından çıksın istememişti. “Ne demek istiyorsun?” diye sorabildi.

“Bugün öğretmenimiz tiyatro dersinde bize ‘Hayat bir sahnedir çocuklar.’ dedi.” Ve anlatmaya başladı Efe:

Yıl sonu için çocuklar bir müsamereye hazırlıyordu. Bir tiyatro performansı sergileyeceklerdi. Öğretmenleri çok emek verdikleri için çocuklara teşekkür konuşması yapıp, eklemişti:

“Buradaki sahne için hayatın içindeki diğer sahnelerinizi, rollerinizi, sunumlarınızı ihmal etmeyin. İyi bir öğrenci, iyi bir evlat, iyi bir arkadaş olmak için her sahnenin hakkını verin. Çok fazla tek bir yere odaklandığınızda, diğer rollerinizden çalmaya başlarsınız; bunu unutmayın. Bu bir oyun ama derslerinize olan sorumluluklarınızı azaltmamalı.”

“Öğretmenimizin söylediğine göre insanlar her an sahneymiş anne. O zaman biz de seninle aynı sahnedeyiz, sen anne rolünde, ben de çocuk…öyle değil mi? Sence rollerimizi iyi oynayabiliyor muyuz? Anne, biliyor musun; bence sen rolüne daha iyi çalışmalısın.”

Filiz’in aklında bütün gece bu cümle dönüyordu. “Ben hayatımda bana verilen rollerin sunumunu iyi yapabiliyor muyum gerçekten?” diye düşünüyordu. 

Çalıştığı için Efe’ye yatılı bir bakıcı tutmuştu. Öyle ya, işi çok yoğun olduğu zamanlarda geç gelebiliyordu. Aslında hep içinde bir burukluk yaşardı: Efe’nin yanında olamıyorum, büyüdüğüne tam şahit olamıyorum diye. Bu nedenle ne isterse yapardı, ne kadar aktivite varsa gönderirdi. En iyi özel okula gönderiyordu. Tabi bunun için de daha çok çalışması gerekiyordu. Hep bu sarmalın içinde gidiyordu hayatı. 

Haftalardır hazırladığı sunuma baktı; ne kadar çok vaktini almıştı. Ama beş haftadır Efe ile birkaç saat bile doğru dürüst vakit geçirememişlerdi. Oysa zaman çok hızlı akıyordu. Ve insan kendini oyalayarak ihtiyacı olan şeylerden nasılda uzaklaşıyordu. Kendisine verilen sahnenin hakkını vermesi gerekiyordu.  O zaman hiç ertelemeden, hemen şimdi başlamaya karar verdi… 


Bütün mesele bugün karaya bir damla ak düşürmek...
Ortalığı beyaza bürümek değil...

Y.H.

Yorumlar

  1. Kendi sahnelerimizde kalabilmek dileğiyle... Emeğinize sağlık 🌸🌿

    YanıtlaSil
  2. Bana muhasebe yaptıran bir yazı oldu… Düşünüyorum.

    İnsanın kendine be hayatına rol ve senaryo olarak bakması garip ama daha objektif olabildiğini fark ediyor insan. Gerekçelerini açıklayamadığında, başkası gibi tarafsız baktığında…

    YanıtlaSil
  3. "Çok fazla tek bir yere odaklandığınızda, diğer rollerinizden çalmaya başlarsınız"...

    YanıtlaSil
  4. Ne kadar da çok kapılıyoruz bazen tek bir şey. Bazen işimize odaklanıp çocukları, bazen çocuklara odaklanıp işimizi ihmal ediyoruz. Sahneminiz hakkını vermek ne kadar kıymetli. Filiz ertelemedi, o zaman biz nereden başlayalım?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder