Kalemin Yazdıkları
İnsan gerçekten garip bir canlı… Kendisine yakın gördüklerini, alışa geldiklerini yanlış dahi olsa irdelemeden kabul ederken; belki de hayatını tümüyle değiştirecek bir gerçeği, sırf kendisine uzak olduğu, alışık olmadığı, kendi normlarına uymadığı için reddedebiliyor. Hatta böyle durumlarda söylenenden öte söyleyeni de reddetmeyi tercih ediyor. “Ne kadar saçma! Sen deli misin? Öyle şey olur mu?” cümleleri ile elinin tersi ile itebiliyor kendisine sunulan gerçeği…
Oysa sadece gerçeğe uyumlu olanlar kazançlı çıkmazlar mı hayatta?
Suyun akışına uyumlu olanlar mıdır daha rahat eden yoksa ona karşı gelenler mi?
İnsan gerçeği ve onu söyleyeni reddettiğinde aslında reddettiği kendi kazançları değil midir?
Böyle Olduğunu Bilir İnsan…
Hepimiz biliriz ama böyle davranmak istemeyiz. Alışkanlıklarımızın dışına çıkmak veya anlık çıkarlarımızdan vazgeçmek bize zor gelir. İnsan, aslında sadece kendini yücelteceği bir hikayede kaybetmeyi seçmiş olur böylece…
Bir şeyin gerçeği eninde sonunda açığa çıkar. Gerçeğe uyumlu davrananlar eninde sonunda kazanır ve buna hepimiz şahit oluruz. Kestirmeden gidenler değil de hakkını verenler gerçekten yükselir. Bazı anlık yükselişler ise bizi ilk bakışta aldatsa da nihayetinde düşüşlerine şahit oluruz. Herkes en nihayetinde kazananın da kaybedenin de kim olduğunu görür.
O halde, ne olursa olsun, insan birine gerçeği söylediğinde kendisini yalanlayanlara boyun eğmemelidir. Zıttında kendisiyle uzlaşmaya çalışanlara prim vermemeli, düzenleri bozulmasın diye onu ikna etmeye çalışanların yeminlerine kanmamalıdır. Çünkü onların niyeti kendi menfaatlerinin bozulmaması adına iyi şeyleri engellemektir. Bu kişiler güçlerine güvenerek zorbalık yapmaktan geri durmazlar. “Bunları daha öncede duyduk.” diyerek dinleyenleri de vazgeçirmeye çalışırlar üstelik.
Öyleyse daha vakit varken, olumsuz bir sonuçla karşılaşmadan gerçeği seçmek daha iyi bir yol değil midir?
İnsanın son pişmanlık kısmına varmadan dönebilmesi kıymetlidir. Nihayetinde kaybedeceğimiz bir yolun neresinden dönsek kar olur. Hatamızı baştan kabul etmek, iş işten geçtikten sonra görmekten daha iyi değil midir?
Peki ama insan neden bir gerçeği yalanlar?
Neden kendi aleyhine olan hükümler verir?
Önünde o kadar örnek varken neye güvenerek böylesine cesur davranır?
Bazen insanlar işlerine gelmeyen bir gerçek anlatılınca, anlatanı neredeyse gözleriyle devirmeye çalışırlar. “O bir delidir.” derler.
Oysaki anlatılan gerçek sadece söyleneni iyileştirmek için söylenen bir öğüttür…
Bütün mesele bugün karaya bir damla ak düşürmek...
Ortalığı beyaza bürümek değil...
Y.H.
Gerçeklerle uyumsuz bir hayatımız varsa o gerçekliği kabul etmek zor gelir.
YanıtlaSilGerçek eninde sonunda ortaya çıkar. Gerçeğin böyle bir özelliği var…
YanıtlaSilAnlayabilenlerden olmak dileğiyle....
YanıtlaSilİnsan işine gelmeyince nasıl da gerçeği algılamak istemez...
YanıtlaSilDaha vakit varken öğüt alabilmek nasip olsun, kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilDaha vakit varken öğüt alabilmek nasip olsun, kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilİnsan çıkarına veya işine uygun gelmeyen şeyi algılayamıyor.
YanıtlaSilKeşke söylenenler ilk söylendiğinde anlaşılabilseydi...
YanıtlaSilgetöeğe uyumlu yaşamak🍀
YanıtlaSilgerçeğe uyumlu yaşamak🍀
YanıtlaSilinsana sadece öğüt veriliyor, seçim hakkı insanın kendisinde. Daha vakit varken kendi lehimize davranabilmek nasip olur umarım. Kaleminize sağlık :))
YanıtlaSilGerçeğe gerçek diye bilmek için gerçeğe yakın bir yaşantısı olmalı insanın. Eğer sahteyi yaşamak istiyorsak birde bunda ısrar ediyorsak bize söylenen gerçeği duyabilmek ihtimalimiz yok ne kadar hayrımızada olsa. Gerçeyi duyabilicek isteklerimizin olması dileğiyle. Kaleminize sağlık.🌺
YanıtlaSilİnsan işine gelmeyen şeyi duyduğunda saçmalık, delilik olarak görür de gerçeği inkar eder. Ya doğruysa anlatılanlar, ya saçmalık değilse diye düşünmeden reddetmek delilik değil mi? Nefis bir yazı olmuş kaleminize sağlık 🌺
YanıtlaSilÖğüt almak isteyenler öğüt alacaktır…
YanıtlaSil