SALİM’İN YOLCULUĞU - “Zorlu Üniversite Yılları”

SALİM’İN YOLCULUĞU
“Zorlu Üniversite Yılları”

“Güzel günler çabuk geçer. İçimiz hep bir hoşça kal ülkesi…”

Salim şairin mısralarını tebessümle okudu. Şairin anlattıkları tam da içinden geçenlere tercüman olmuştu. Yıllar hakikaten çok hızlı geçiyordu. Lise yıllarını anımsadı, en güzel hatıralarını son sene yaşamıştı. Çok güzel anılar, çok güzel arkadaşlıklar kazanmıştı. Her güzel şeyin son bulması gibi lise de sona ermiş, lisenin sonu üniversiteye açılan bir kapı olmuştu. Çok istediği pazarlama ve reklam bölümünü kazanmıştı. Bu haberi tabi ki önce, en yakın arkadaşı Mesut’a verdi. Mesut da inşaat mühendisliğini kazanmış ama Salim kadar mutlu olmamıştı. Onun beklentisi daha farklıydı. 

Salim İstanbul’da adı iyi bilinen bir üniversitede okuyacaktı. Mesut ise evine epey uzakta, dağların arasında bir okulu kazanmıştı. Dağlarda otlayan koyunlar vardı ve hepsi çok sevimliydi. Fakat buranın gezilecek keyifli bir yanı yoktu. Okul dersleri onu epey zorluyor ve sürekli çalışmak zorunda kalıyordu. Bu durumdan hiç memnun olmadı. Liseden sonra gezeyim, yeni yerler göreyim istiyordu. Okulu çok da yorulmadan bitirmeyi hayal ediyordu ama işler onun istediği gibi ilerlemiyordu. Dersleri boşladıkça iş, içinden çıkılmaz bir hal aldı ve orada olmanın verdiği acıya daha fazla dayanamadı. Aradan dört ay geçmişti ki okuduğu üniversiteyi bırakmaya karar verdi. 

İnsanı rahatlatan şey gerçekten çözüm müdür?

İnsan zorlukla karşılaştığında ilk aklına gelen şey, o zorluğu terk etmek olur. Oysa zorluk işin başındadır. Devam ettiğimizde o iş bize kolaylaşır. Sabret, ümit et, devam et…

Salim, arkadaşıyla ne kadar konuşsa da onu bu fikrinden döndüremedi. Daha okullar başlayalı ne kadar olmuştu ki... Bir çırpıda onca emeğini silmesine, bırakıp dönmesine üzüldü. Mesut ise kararını vermişti, zaten derslerde çok zorlanıyordu. Fizik, matematik lisedeki gibi değildi. “Ben çok zorlanıyorum, yapamıyorum.” diyordu. Oysa Salim onun yeterince gayret göstermediğini düşünüyordu.

Mesut, üniversite ve bölümle ilgili adete hayal kırıklığı yaşamıştı. Okul hiç beklediği gibi değildi. O bölümde okumayı sadece istemişti ama yeterince araştırmamıştı. Mesleği yeterince bildiğini sanmıştı ama okul başlayınca bildiklerinin yanında bilmediği çok şey olduğunu anladı.

İnsan, işin zorluğunu bilmeden yola çıktığında yolda tıkanır. Kolay pes eder, kararından dönmek ister. O yüzden kararı henüz vermeden sormak gerekir. Yolu araştırmak, yoldan geçenlere danışmak, işin zor ve kolay yanlarını öğrenmek gerekir. 

Salim ve Mesut ortaokuldan beri yakın arkadaştı. Birbirlerine çok benzemelerine rağmen üniversite okurken tepkileri farklı olmuştu. Peki aralarındaki bu farkı oluşturan şey neydi? 

Salim küçüklüğünden beri problem çözen, çözüm üreten bir çocuktu. Ailesine yardım eder, annesi yokken kardeşleri ona emanet olurdu. Küçüklükten beri zorluklara karşı mücadele etmeyi öğrenmişti. Bu yüzden hemen pes etmezdi. Azimliydi, çalışkandı, bu onu hayatı boyunca hep ileriye taşımıştı. Mesut ise küçüklüğünden beri pek zorluk görmemişti. Zorlandığı her yerde, onu o zorluktan çıkaran anne babası her an yanındaydı. Yıllarca çocuk hasretiyle yanan bu aile onun üstüne titrerdi. Yorulmasın, üzülmesin diye ona pek bir sorumluluk da vermezlerdi. Ailesi onun sorumluluklarını alınca da Mesut’un çabalamasına gerek kalmazdı.

İnsan çaba gösterdikçe zorluğa karşı dayanıklı olur. Sert esen rüzgara karşı durabilir. Mesele arkamızda duranlar değildir, bizim ne kadar güçlendiğimizdir. Arkadaki destek çekilince yere çökmemek için mücadele gerekir. 

Salim ve Mesut her öğrenci gibi kendi üniversite mücadelesini verdi. İkisi de üniversiteyi tamamlayıp bitirdi. Salim pazarlamacı, Mesut ise coğrafya öğretmeni olarak mezun oldu. İki arkadaş için de yeni rota iş bulmaktı. 

İş bizi bulsa olmaz mıydı?

İyi iş ayağa gelmezdi, iyi iş ancak onu arayıp bulanlarındı.

İyi iş, zorluğuna rağmen onu severek yapanlarındı…


Bütün mesele bugün karaya bir damla ak düşürmek...
Ortalığı beyaza bürümek değil...

Y.H.

Yorumlar

  1. İnsanın zorlandığı an çözüm bulabilmesi ve o zorluğa dayanma marifeti çocuklukta başlıyor. Anne babalara çok iş düşüyor ama bu çocukları sorumluluklarla büyütmek olmalı, onlara prenses, prens muamelesi yapmakla onları güçsüz, dayanıksız, marifetsizleştirdiğimiz gerçeğini unutmamak gerekiyor. Kaleminize sağlık çok güzel bir konuya değinmişsiniz.

    YanıtlaSil
  2. Vaktinde sorumluluk verilmeyen çocuk büyüdüğünde de güçsüz, tepkisel, sevimsiz, çekilmez... Sorumluluk verebilecek güce sahip ebeveynlere ne mutlu... Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Tam da mezun olma Arife’sinde karşıma çıkan bu yaZı:))))))

    YanıtlaSil
  4. Bir işin sebeplerini, bedelini sevmek🌸

    YanıtlaSil
  5. Vereceğimiz her karar için zorlukların neler olduğunu bilip kararı öyle vermek gerekir. O zorluğa rağmen karat vermeliyim. Ama insan keyifli taraflarına bakıp karar verdiğinde en ufak zorlukta vazgeçesi geliyor. Kaleminize sağlık. 🌺

    YanıtlaSil
  6. Aslında hayatta yorulmamanın yolu o işi hemen yapmaktan geçiyordu... en büyük yorgunluklar ertelemekten geçiyordu...

    YanıtlaSil
  7. Yolculuğu fayda odaklı gerçekleştirirken aynı zamanda tüm süreçlerden keyif alabiliriz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder