ACILI AMA ÜMİTLİ BAYRAM
Soğuktan mıydı üşümesi yoksa korkudan mı? Dışardan bakanın anlaması mümkün değildi. Hava soğuktu soğuk olmasına ama o soğuğu algılayamayacak kadar içine dönüktü. Her an ne olacağını bilemeden yaşıyor olmanın kaygısı, dışardaki her şeyi silip süpürüyordu. Ne soğuk kalıyordu dışarda ne gece... Sadece içinde belirginleşen görüntüleri algılıyordu. Annesinin gözleri vardı gözlerinde ve son söyledikleri çınlıyordu kulağında. Bombalar artık sesini ona duyuramıyordu. Ne annesini bırakıp gidebiliyordu ne de onunla kalabiliyordu...
Belirsizlik, Gazze’de yaşanan öykülerden biri sadece… Belki de hiçbiri… Belki de hepsi… Anlamak için algılamaya ihtiyacımız var sadece.
Peki nasıl yapacağız? Bu kadar uzakken nasıl o çocuğun çare arayışını, sığınma ihtiyacını anlayabileceğiz? Anlamak için yaşamayı beklediğimizde çok geç olmuş olmayacak mı?
Gerçekten içinde olmak mı lazım bir şeyi gerçekliği ile algılamak için?
Sadece bakmak yetmez mi mesela anlamak için? Yetmeyecekse göz neden var ki? Bir çocuğun çığlıklarını bastıran sessizliğini duymak için neye ihtiyaç var gerçekten? Mesele gözümüzün olması veya olmaması mı? Göz görmeye yetmediği gibi, görmek de harekete geçmeye yetmez bazen… Göz ya da görmek değil oysa mesele, gördüklerimizden ne anladığımız ve ne yaptığımız…
Biz olmasak da görenler yok mu? Dağ görüyor, yer görüyor, gök görüyor, kuşlar, böcekler, kediler, köpekler görüyor. Sadece görmüyor onlar, aynı zamanda birlikte ölüyor… Onların görmesi için olabilir mi o zaman böyle bir sahne? Onlar için değilse neden var? Bakmak istemese de, görmemek için gözünü çevirse de şahit kılındığı sahne insan için… Bizim için, hepimiz için… Yerle bir olmasına müsaade edenin tüm olayı tersine çevirmeye de gücü yeter elbette. O halde istenen, beklenen bir şey olabilir mi insandan, bizden?
İnsanoğlunun öyküsüdür bu… Adem’in dünyaya indiği, kendisinin dünyaya geldiği andan itibaren yaşadığı, problemlerin ve çözümlerin olduğu bir öykü… Herkes yaşadığı öyküde problemlerle karşılaşır, kimisi küçük kimisi büyük… Ve herkes, iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış bir tepki verir yaşadıklarına. Kimisi göz çeker, kimisi şikayet eder, kimisi çözüm bulmaya çalışır. Neticede herkes yaşadığı her an problemlerle uğraşır. Probleme bakıp çözüme odaklanmaktan gerçeği göremez insanoğlu. Problemi verenle problemi çözen aynıdır oysa ki… Çözüm insanda değildir, problemin sahibindedir. Bu hayatta her şey tek bir hükme hizmet eder. Tüm senaryo bellidir, oyuncular hazırdır. İnsana düşen rol ise problemin verildiği anla çözüme ulaştığı an arasındaki kadardır. İki kapı arasında insan tek bir soruya cevap verir aslında tüm yapıp ettikleriyle… Mesele problemi çözmek değildir, probleme doğru tepki vermektir. Ve ilk tepki görmekle başlar. Göz çekmemekle…
Biz öykünün neresindeyiz?
Bayram arifesindeyiz şimdi. Hakkettiğimizi düşündüğümüz bir bayrama hazırlanıyoruz. Sevdiklerimizle geçireceğimiz bir bayramın hayalini kuruyoruz. Giyeceklerimizi, yiyeceklerimizi, birlikte vakit geçireceklerimizi planlıyoruz. Bir yerlere gitmeyi, biraz dinlenmeyi, kazandığımız (?) bu anın tadını çıkarmayı ümit ediyoruz. İşte tam da bu anda Gazze’de olanlara ne kadar bakıyoruz? Ne kadar üzülüyoruz? Ne kadar dert ediniyoruz? Biz görmeyince gerçekler yok olmuyor ki. Çok değil belki bir sene önce başkalarının da kurduğu, şimdilerde ise düşünmenin acı verdiği bir düş değil miydi bayram? İşte tam da bu yüzden sevdiklerimizle olduğumuz için teşekkür etme zamanı değil mi? Hem başkalarının üzüntüsünden pay alma hem de kendi mutluluğumuza şükretmeye gücümüz yetmez mi?
Göz çekip şükretmediğimiz bu öyküde bizi bu kadar emin kılan ne peki?
Nasıl oluyor da kendi gözümüzle gördüklerimizin yalancısı olabiliyoruz?
Nasıl kendimizi bu denli kandırıp nasıl sadece kendimizden ibaret görebiliyoruz dünyayı?
Nasıl bu kadar duyarsız, nasıl bu kadar umursamaz, nasıl bu kadar kör olabiliyoruz?
Evet, bayram geliyor… Bayram acısı olmayanlar içindir. Evinde yas olanların bayramı olmalı değil mi bizimkisi? Hani komşusu açken tok yatan bizden değildi… Hani hepimiz Adem’in çocuklarıydık, hepimiz kardeştik… Kardeşi ölenin bayramı olmalı değil mi o zaman yaşadığımız? Şükürlü ama yaslı, acılı ama ümitli…
Nihayetinde hepimiz için huzura varan bir bayram dileriz…
Gözünde hüznü, yüzünde tebessümüyle...🧡
YanıtlaSilkaleminize sağlık😊
Buruk bir bayram.. Hüznünüz hüznümüzdür
YanıtlaSilYa büsbütün içindesindir ya büsbütün dışında ama gerçekten asla kaçamazsın
YanıtlaSilOradaki savaşı durduramayız belki ama kendi payımıza düşen doğru tepkiyi verebiliriz...
YanıtlaSilBayrama kavuştuğuna sevinmek de gerek, bir yandan unutmamak da gerek bu insanlık ayıbını... İnsan ne çabuk unutuyor, sıkılıyor, normalleştiriyor. Sanki bir filmdi, geldi - geçti gibi. Unutmamaya, duyarsız olmamaya ihtiyaç var.
YanıtlaSilBu zulüm dinene kadar bilinci orada olanlardan olmak dileğiyle 🇵🇸
SilHerkes her şeye şahit... artık bilmeden duyarsız olma döneminde değiliz, bile bile yapıyoruz her şeyi... ya bilerek üzülüyoruz, ya bile bile görmezden geliyoruz...
YanıtlaSilÜç maymunu oynama dönemi bitti, bile isteye her şey
SilDünyadaki bütün bebekleri kurtaramayız, bütün aç olan insanların karnını doyuramayız, bütün siyahlıkları beyaza boyayamayız...
YanıtlaSilAma kendi bulunduğumuz mekânı beyaza boyayabiliriz. İletişim bulunduğun mekan ve bulunduğun zaman ise... Kendi kontrol alanımızda doğru tepkiyi verip, sınavı geçebiliriz. Mesele bütün dünyayı beyaza boyamak değil, karaya ak düşürebilmek.
Ne güzel demişsiniz, insanların tuzağa düştüğü yer de tam burası maalesef..
SilSon ana kadar ümidimizi kaybetmememiz gerekiyor. O yüzden bayrama hüzünle girmekle beraber binlerce kez şükretmeyi de eksik etmedim tüm verilenler ve verilmeyenler için...
YanıtlaSil