OLMASA DA OLUR!
Okuldan çıkmış, her zamanki yoldan evine gelmişti. Kendini çok yorgun hissediyordu. Aslında bugün pek de bir şey yapmamıştı ama canı sıkkındı. Belki de bu yüzdendi yorgunluğu. Canı sıkkınken sıklıkla yaptığı gibi dolabı açtı ve yiyecek bir şeyler arandı. Ne aradığını kendisi de bilmiyordu. Belki küçük bir ekmeğin arasına sıkıştırılmış minik mutluluk veya tereyağlı pilavın kokusuna saklanmış huzur kırıntılarıydı aradığı. Aradığını bulamayınca ya da daha doğrusu aradıklarını orada sanmanın saçmalığını fark edince kapağı yeniden kapattı.
Annesinin eve gelmesine daha vakit vardı. Ödevlerini o gelene kadar bitirmiş olsa annesinin ne kadar mutlu olacağını düşündü. Önce yapmaya niyetlendi ama sonra ondan da vazgeçti. Bunu yapabilecek gücü kendisinde bulamadı. Her zaman yaptığı gibi yiyerek kendini motive etmeyi ise kendine yakıştıramadı.
Akşam arkadaşının paylaştığı görüntüden beri bu şekildeydi. Savaşın ortasında, açlığın insanlara öğrettiği çözümler içini acıtmıştı. O her şeye böylesine hesapsızca sahipken birilerinin mahrumiyeti vicdanını sızlatmıştı. Onların hakkını israf etmiş gibi hissediyordu kendini.
Olmasa da olur mu?
“Daha azı da olabilir” ya da “Olmasa da olabilir” durumlarında daha ziyade “Neden daha azı olsun?” veya “Olsun canım, neden eksik olsun, neden olmasın ki?” düşüncesi ile yoluna devam ediyordu.
‘’Bir dilim ekmek kafi iken neden iki dilim olmasın?’’
‘’Kırmızının bir tonu kazak yeterli iken beş farklı tonu da olsa fena olmazdı hani!’’
“En çok israf edilenler de en rahat ulaşabilen, insanlara en çok sunulmuş olanlar…” diye düşündü. Su, sebze, meyve, konuşmak, düşünmek… Liste uzadıkça uzayabilirdi.
Hep canı bir şeyler çekiyordu. Yemek yanına çay, kahve üstüne tatlı, yanına yine çay, yine yeniden kahve… İstediklerini alıyordu ama tatmin olamıyordu. Evi, odaları sahip olduğu kıyafetlerine hizmet edercesine dolap ile kaplıydı ama kendini eksik hissediyor ve daha şık olmak için aldığı yüzlerce parçaya rağmen yine o kadar şık olamıyordu.
Fütursuzca insanlara açıklama yapıyor, işin doğrusunu anlatmaya çalışıyor ama bir yere varamadan kelimeleri havada uçup gidiyordu. “Bu kadar anlattım anlamadılarsa onların sorunu!” diyerek vicdanını rahatlatıyordu. Ya onun kaybettiği güç, enerji ne olacaktı? İşe yarayacak şekilde kullansa daha iyi olmaz mıydı?
Hele düşünceleri... Ucu bucağı olmayan sonsuz bir kara delik gibiydi. Ama yaşadığı hayatı daha kalite bir versiyona taşıyıp taşımadığı tartışma konusu idi.
Çoktu ama azdı neden?
Bir şeyler çoktu ama bir o kadar da azdı sanki! Neden? Ona temas etmiyor olabilir miydi var olanlar? Yediği yemekten sahip olduğu kıyafetlere, konuşmalarına, düşüncelerine kadar her şey çoktu. Ama bunların onun üzerindeki etkisi hiç de aynı performansı göstermiyordu.
Bu durum gün geçtikçe daha da rahatsız edici oluyordu. Kıvam kaçmıştı, kıvamın, dengenin kaçtığı yerde gözümüzle göremediğimiz ama kalbimizle hissettiğimiz huzurumuz, neşemiz, mutluluğumuz gibi niceleri kaçıveriyordu.
Kaçırdığı bir şeyler olmalıydı. Her yeni tüketim tam da bir yapbozun eksik parçası gibi geliyordu ilk anda. Sonra yapboz daha da eksik parçalarla doluyordu sanki. Sahip olunanların “İşte şimdi tamam!” dedirtmesini beklerken makas açılmıştı iyice. Aklındaki bu sese uyup neyi eklese, sahip oldukları biraz daha eksiliyordu. Sanki birbirlerine çelme takar gibiydiler.
Şu son alışverişten önce bir miktar tatmin olduğu giysi dolabı, şimdi hiçbir şeyi yakıştıramadığı bir hale gelmişti. Bugüne kadar çok kez olmuştu bu. Ama artık bu benzerliğin birçok konuda yaşanması onu korkutuyordu. ‘’Ne yani?’’ dedi. ‘Ben tam olsun diye uğraşırken nasıl her şey böyle eksilebilir? Havuz problemine döndü hayatım.’ diye söylenerek evden çıktı. Kendini düşünmekten alıkoyamıyordu. “Var bir sıkıntı.” diyordu.
Aklına anneannesi geldi. Çocukken onunla çok vakit geçirmişti ve onu sık sık hatırlardı. Büyük bir köşktü yaşadıkları ev, durumları iyiydi. Hayatla ilgili kaygı duyacakları bir halde değillerdi. Ama evde anlam veremediği diyaloglar yaşanırdı.
“Işıkları kapattın mı kızım?”
“Doyduysan daha fazla yeme kızım!”
“Oyuncaklarımız henüz eskimedi. İstediğin oyuncakları sonra alalım olur mu kızım?”
İmkanım var peki ihtiyacım var mı?
Yaşarken de anlamıyordu ama çocuktu sonuçta. Şimdi hayatında bu açıklayamadığı durum ve geçmişteki anlar gözünün önüne gelince “Acaba?” dedi. Vakti olmasına rağmen güne neden aynı saatte başlaması gerektiğini o zamanlarda da düşünmüştü. “İsraf etmek iyi değildir. İyice dinleneceğini zannederken daha da uyuyasın gelir.” demişti anneannesi. Bu cümle bir türlü içinden çıkamadığı kısır döngünün cevabıydı.
İnsan imkanına göre harcamayı doğru zanneder.
“Zamanım var uyurum…”
“İşim yok televizyon izlerim…”
“Param var alırım…”
Tam da bu mantıkla yapar insan tüm harcamalarını. Bu yanılgıyla bazen zamanını, bazen enerjisini, bazen cümlelerini harcar. Neden otobüsle mola verdiğim yerdeki musluğu damlattığı için sıkmam gereksin ki, öyle değil mi? Oysaki ihtiyacımız olmadığı halde yaptığımız her harcama, kullandığımız her şey, söylediğimiz her söz israftır ve israfın hayatın içinde insana neden sıkıntı oluşturacağını açık etmeyen bir hareket stili vardır. Sadece, ihtiyaç fazlası harcama olarak açıklanamaz israf. Bir de kişideki mevcut kısmın faydasına engel olur ki işte tam da burada “Neler oluyor?” der insan. O ana kadar fark etmediği bir hatayı, kaybetmeye başlayınca fark eder hale gelir.
İsraf, imkanlarından bağımsız olarak insanın hayatına yerleşir. “İmkanın var mı?” diye sormaz. İnsanın sorması gereken gerçek soru ise şudur; “Senin gerçekten buna ihtiyacın var mı?”
Evet, kıyafet çoğalınca giyecek şey bulmak daha zorlaşıyor nasıl okuyorsa... Kişideki mevcut faydayı engellemek kısmını merak ettim. Bununla ilgili bir yazı olursa harika olur:)
YanıtlaSilİnsan kendisine verilmiş kaynakların hiç tükenmeyeceğini öylece akıp gideceğini zanneder.. Ancak bir terslik olmaya başladığında neydi bu diye sorar kendisine.. Kaynaklarımızı israf etmeden doğru yerlerde harcayabiliriz inşaAllah..
YanıtlaSilİsraf arttıkça neden bereket azalıyor bir kere daha cevabını aldık... teşekkürler :) deneyimsel öğreti eğitimlerinde öğrendiğim şeylerden biri de buydu, israf ve bereket ilişkisi... meğer nerelerde kaybediyormuşuz hayatımızın bereketini...
YanıtlaSilİnsan bereketi miktarda zannediyor ama olay çok başkaymış meğer :)
SilHayatımızdaki israfı ne güzeldi anlatmışsınız. ihtiyacımız olmadığı halde yaptığımız her harcama, kullandığımız her şey, söylediğimiz her söz israftır. İmkanım varsa bile ihtiyacımdan daha fazlasını almıyorum kullanmıyorum. İşte Ben eskiden imkanım varsa 10 tane gömleğim 20 tane pantolonum 50 tane ayakkabım olmasında sakınca görmezdim. İmkanım Var ki alıyorum, kime ne zararı var ki diye düşünürdüm. Eğitimlerde öğrendim ki iş öyle değilmiş... Nasıl çoklar az oluyormuş azlar çok oluyormuş... İyi ki deneyimsel öğreti var.
YanıtlaSilSınav olduğunu unutup tüm nimetlerin tüketmek için var olduğunu zannetmek... paylaşma duygusundan ziyade gereğinden fazla olan bir beğenilme kabul görme isteği... oysa sadece ALLAH beni beğensin diyebilsek keşke...ve Onun beğendiklerinin öykülerinde mal ile oyalanan yok ;)
YanıtlaSilNe güzel demişsiniz… Sadece ALLAH beni beğensin. Tüm ilişkilerimize şunu yayabilsek ne de güzel olur…
SilEmeğinize sağlık🌸
YanıtlaSilEskiler "Su akıyorken elindeki küpü doldur" derler. İnsanın çalışıyorken bir miktar birikim yapmaya çalışması özellikle içinde bulunduğumuz dönemde önemli. Çünkü büyük bir belirsizlik var. Belirsizlikte de tedbir almaya çalışmak gerekiyor.
YanıtlaSilHayatımızın içerisinde olması gereken en kıymetli sorulardan biri;
YanıtlaSil"Gerçekten buna ihtiyacım var mı?"
emeklerinize sağlık🌷
İsraf ihtiyaç fazlası tüketimlerimiz bizim soyutluğumuzdan alır. Eskiden insanlar üretebilmek için tüketirdi ve o tüketimin bile bereketi vardı. Üretebilmek için tükettiğinde israf etmiyorsun. Çok güzel bir hatırlatma oldu elinize sağlık.🌺
YanıtlaSilŞu dönemde yaşayan insanların en acı ve büyük sorununa parmak basmışsınız. Artık var olanı harcamak değil, olmayanı harcamaya hak gören bir yaşam stili oluştu. Hayata karşı herkes borçlu yaşıyor. Olmamasına rağmen krediyle ev, araba, tatil alarak kendisini karda zannederken bir çıkmazın içine girdiğini anlayamadığı için kısır döngüde debelenirken bağlantılı bir sürü problemi de beraberinde yaşıyor. Kocaman teşekkürler hemen duzeltebileceklerimden başlayarak bir adım atmalıyım.
YanıtlaSilBir tek bilgi olursa, ilim olursa ne kadar doldurursak dolduralım içi boşalmaz ama onun dışında çok mu yedik alacağımız fayda azalır, çok mu konuştuk dinleyenimiz, anlayanımız azalır. Çok güzel bir konu ve anlatım, ellerinize sağlık...
YanıtlaSilHer şeyde kıvam önemli
YanıtlaSilAzın bereketini yaşamak… emeğinize sağlık 🌸
YanıtlaSilKendimize sormaya cesaret edemediğimiz gerçek soru ile yüzleşmek iyi geldi. Gerçekten ihtiyacım var mı? Bu sorudan sonra bahaneleri hava da yakalayabilir insan aslında... Yeniden niyet etmekle başlıyor...
YanıtlaSilÇocuklarımıza karşı gerçekten adaletli miyiz ? Sırf çocuğumuz diye her şeyi altın tepside sunmamalıyız sanki.
YanıtlaSilİsraf, israf, israf... Tüm bereketimizi alan şey. Sakınabilmek dileğiyle ...
YanıtlaSil