''SORUYORUM DÜNYA'YA''



Ne Musa bitecek ne Süleyman ne Yusuf bu topraklarda… 

Dün gece dolunay vardı kafamı kaldırıp bakamadım. Uzun zamandır gökyüzüne bakamıyorum. Yıldızlar görünmüyor, şimşekler parlaklık vererek çakıyor ama yağan yağmur değil, taş toprak. Sabaha hangi acı bekliyor bizi bilemiyoruz. Kimin haberini alacağız ya da bizim haberimizi kimler alacak bilemiyoruz. Gece olunca çocuklarımız üşümesin sabah olunca üzülmesin diye gayret içindeyiz bu günlerde. 

O günlerden birinde vurdular beni... Adım Reşad lise öğrencisiydim. Çatışmalar başlayınca her şey gibi eğitim de durdu buralarda. Biz umutla korku arasında yaşamayı öğrenen çocuklarız. Hem yarınlara hazırlanıp hem de her an bir çatışmayla karşılaşabileceğimiz ya da evlerimizden alınabileceğimiz gerçeğine hazır yetiştik. Ne de olsa bu zulüm topraklarımızda yeni değildi, uzun bir geçmişi vardı. Her tarafımız aynı, herkesin evinde şehidi, gazisi var öykülerimiz benzer. Kimisi ansızın evinden alınmış işkence görmüş, kimisi secdede vurulmuş, kimisi çocuklarının gözünün önünde darp edilmiş. Sizin sabahlarınızdan farklı bizim sabahlarımız. Biz evlerimizden çelik yüreğimizi giyinerek çıkıyoruz. Her çıkış bir veda gibi, her anne çocuğuna dönmeyecek gibi sarılıyor ya da kadın eşine nede olsa gidip dönmemek dönüp görememek var dercesine. Zor zamanlar için hazırlıklıydık, yetimliğimiz öksüzlüğümüzle başa çıkmayı öğrenerek yetiştik.

Bu topraklardaki insanlar mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmedi. Yıktılar yeniden yaptık, yıldırmaya çalıştılar daha da güçlendik, ayırmaya çalıştılar daha da birbirimize kenetlendik. Öldük, dirildik, düşürdüler yeniden ayağa kalktık. Okuduk, çalıştık, ürettik, evlendik her zaman mücadele ettik. Bu saldırılar yeni değildi ki; daha önce yine bir saldırı da babaannem vefat etmişti. Ve aynı odanın içerisinde sıkışıp kalmış defnetmek için çıkaramamıştık. Hepimiz için zordu, sevdiğin birinin vefat etmesi ve o gerçekle günlerce aynı odada kalmak. Ama biz hemen çözüm yollarını düşünmeye başlardık. Çözüm bulmak için ne yapabiliriz? Hayatta olanlar için mücadeleye devam etmek zorundayız. Hayat bize değil biz hayata uyumlanmayı öğrendik. Bizim buralarda ertelemek diye bir şey yoktur. Ertelesen yıkılır, çökersin, problemi çözüp geçmeyi öğrendik. Biz ölülerimizi gömmeyi, kalanlar için çözüm üretmeyi öğrendik.

AMACI OLMAYANLAR BÜYÜK ACILARA DAYANAMAZLAR

Geçen gün bir haberci mikrofonu uzatıp sormuştu. Nasıl bu kadar birlik olabiliyorsunuz? Nasıl dayanabiliyorsunuz? Hepimizin korkuları, acıları, hatıraları, benzer... Yara izlerimiz, şehitlerimiz, kayıplarımız benzer… Öykülerimiz benzer… Hepimiz bu topraklar için mücadele ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz ve doğan her çocuk bu sorumlulukla yetişiyor. Bizi ayakta tutan şey ne mi? Ortak hedeflerimiz, ortak bir amacımız var, bu yolda onurlu kalmak istiyoruz. Buradaki çocuklar işgali bilir, buradaki çocuklar kenetlenmeyi bilir, buradaki çocuklar birbirini kollamayı bilir. Gözyaşlarını silmeyi, acıyı, ekmeği, ceketini, çorabını, oyuncağını paylaşmayı bilir. Hayatta kalma marifetini bilir. Yaralarını sarmayı, birbirini teselli etmeyi bilir. Yalnız olmadığını bilir, isyan etmez, şikayet etmez, şükür etmeyi bilir. ‘’Gören duyan yok mu?’’ demez. Tüm zamanların sahibinin olup bitenden haberi olduğunu bilir. Teslimiyetimiz bundandır. İnsanlardan beklentimizin olmamasının sebebi de budur. Güzel günler için şükrümüz nasılsa zor günlerde için de şükrederiz. Neye sahipsek, O’nun verdiğini yeniden verecek olanında O olduğunu biliriz. Yok öyle yılmak yıkılmak, belki de biz öğreteceğiz tüm dünyaya onurlu mücadeleyi... Belki silahsız kazanacağız bu savaşı, dik durarak, vazgeçmeyerek. Onun için bizi top tüfek yıkamaz. Dünya denilen bu saha şimdilik bize sıkıntılı ama elbet geçecek neler geçmedi ki… Biz yine güneşin batışını izleyeceğiz, yine yıldızlara bakacağız, rüzgârı hissedeceğiz. Şarkılar söyleyeceğiz, yeniden yapacağız, yeniden inşa edeceğiz. Yeniden üretecek, yeniden ayağa kalkacağız, yaralarımız sarıp devam edeceğiz.

Ben soruyorum dünyaya; çocuklar üşürken üzülürken, çocuklar açken, ana babalar evlatlarıyla son kez vedalaşırken kendi eliyle toprağa koyarken dünya insanları nerede ne yapıyordu?

Bu bizim sıkıntımız, bizim acımız, bizim yasımız, bizim sınavımız, bizim hayatımız ama dünya ne yaptı? Bu bizim hayatımızdı ama dünyayı da ilgilendiriyordu dünya insanı ne yaptı?

Biz yaşarken de ölürken de iyi anılmak istiyoruz. ‘’Nasıl bilirdiniz?’’ sorusuna; 

Dimdik, onurlu, mücadeleci denilsin istiyoruz ya insanlık nasıl anılmak istiyor?

Biz hep umutluyuz, hep de umutlu olacağız ümit kesen bizden değildir.

Bizim için üzülmeyin asıl biz Gazze haricindeki kardeşlerimiz için çok üzülüyoruz...

Bu cevapları verebildiklerinde gerçekten birlik olacağız…

Doya doya izliyordu şimdi gökyüzünü, teslimdi, onurluydu. Annesi ve kardeşleri için gözünden iki damla yaş döküldü. Annem delikanlı halimi göremeyecek, üniversiteye gittiğimi, evlendiğimi, kardeşlerimin büyüdüğünü, göremeyeceğim. Kalkmaya çalıştı, zorladı kendini  elini kaldırdı güçlükle kan içindeydi. ‘’Aksın'' İlk akan kan benim değil ki; ‘’bu topraklara aksın.’’ dedi. Yeşeremiyorsak tohum bırakırız.  

Deneyimsel tasarım öğretisi; Mücadele gücü kimde ise üstün olan odur der. İnsanın sahip olması gereken tek şey mücadele gücü. Mücadelesi  varsa  insanın bu hayatta bir anlamı var.  Mücadelesi yoksa imkanları olsa bile kaybeder. İnsan mücadele edebiliyorsa esas olan özgürlük onun kalbine işlemiş demektir. Mücadele becerisi olan birinin özgürlüğünü elinden alamazsınız.



Bütün mesele bugün karaya bir damla ak düşürmek...
Ortalığı beyaza bürümek değil...
Y.H.

Yorumlar