HAZAN MEVSİMİ
Güzel bir sonbahar gününde, Zeynep camdan dışarı bakarken, yan odadaki radyodan da belli belirsiz bir şarkı çalıyordu... Güz gülleri gibiydik, hiç bahar yaşamadık... Camdan bakarken kulağı bu şarkıya, gözleri ise parkta oynayan çocuklara takılmıştı. Nedense hep gonca güllere benzetirdi çocukları, öyle saf, temiz, açtıklarında ise etrafa güzellik saçacak gonca güller... Şarkının nakaratına takıldı aklı, hiç bahar yaşamadık... Sanki Kuddüs’lü çocukların serzenişiydi bu sözler... Güz gülleri gibiydiler, daha baharı yaşamadan dallarından kopartılmışlardı. Gözleri doldu, boğazı düğümlendi. Nasıl bir insan çocukları düşman olarak görebilirdi? Dini, dili, cinsiyeti fark etmez hangi vicdana sığardı bu yaşananlar? Dünyanın hiçbir zamanında görülmemiş bir zulüm ve milyonlar sanki film izlercesine seyrediyordu... Kuddüs bir açık hava sineması gibiydi ama her gün aynı film oynuyordu, sadece oyuncuların ismi değişiyordu... Bu savaşın tarafları birbirinden çok farklıydı, bir taraf somut, kontrolsüz güç sahibi, dünyaya meydan okuyan, merhametsiz, diğer taraf ise gücünü özünden alan, soyutta güç sahibi, sırtını doğru yere yaslayan, sabır ve dua ile gördüğü eziyete tebessümle göğüs gerendi...
Peki, Neydi Bu İnsanları Bu Kadar Farklı Yapan?
Neydi birinin kendisini dünyanın hâkimi zannettiren?
Neydi diğerinin bu dünyada misafir olduğunun farkında olmasını, geçip gidecek olduğunu bilmesini ve ona göre davranan olmasını sağlayan?
Güçlüydü bir taraf evet, tankları roketleri vardı…
Güçlüydü, parası vardı...
Ama güç insana ne için verilmişti?
Doğru Neydi?
Zeynep olan biteni anlamaya çalışıyor nereden hangi taraftan tutmaya çalışsa insanlığı elinde kalıyordu. Aslında zihin soru cevapla çalışıyor, insan doğru soruları sorduğunda ancak doğru cevaplara ulaşabiliyordu. Peki burada doğru soru neydi ki, doğru cevaba ulaştırsın?
Bu olan bitenler bir şeylerin sonucuydu, hayatın diğer alanlarında da böyle değil miydi? İnsanoğlu hep gücü kazandığında zalim olmamış mıydı? Küçükten büyüğe hemen hemen bütün hikâyelerde vardı bu güç dengesizliği ve beraberinde getirdiği merhametsizlik… "Şu anda bu olanlar için bir şey yapamıyorum ama bu olaydan kendi payıma düşen ne, buradan nasıl bir ders çıkarabilirim" diye düşündü Zeynep.
Kendi hayatına baktı, ‘’gerçekten insan düşünse ve dert etse gerçeği, hayat onun karşısına sorularının cevabını çıkarıyormuş’’ diye geçirdi içinden. Sadece Kuddüs’te mi yaşanıyordu bu zalimlik? İnsanın kontrolsüzce gücü eline geçirdiği her yerde, merhamet gösteremediğinde zalim olabildiğine dair birçok örnek geldi aklına.
- Bir iş yerinde müdüre ağır sorumluluk yükleyip yetkiyi vermemesi, müdürün altında çalışan ekibi patrona yaranabilmek adına ezmesi, haklarını vermemesi…
- Evde babanın güçlü olup anneye zorbalık yapması, annenin de çocuklara zorba olması, evde ezilen çocukların okuldaki arkadaşlarına zorbalık yapması…
Besbelli güç insanı zorbalaştırıyordu.
İnsana güç verildiğinde yanında merhamet hakkı da veriliyordu oysaki...
Güç merhametli olanın hakkıdır…
İster Kuddüs’de, ister Amerika’da, ister kutuplarda olsun, gücü elinde olan insan merhametten yoksunsa işin sonu zalimliğe varıyordu.
Ancak gerçek güç ALLAH'ın desteği ile olandır…
Emek vermeden elde edilmiş olan güç, insanı zalimleştirir.
YanıtlaSilİnsanların hepsi güçlü olmak ister ama pek azı bunu hak eder...
YanıtlaSilGücü olmayanın gösterdiği yumuşaklık merhamet olmuyor zaten; daha çok taviz oluyor. O hal etkileyici gelmiyor kimseye... Gücü olanaysa çok yakışıyor ama o da kendini kontrol edemiyor; hemen kibirleniyor, böbürleniyor.
YanıtlaSilMerhametini nasıl kaybeder insan, karşısındakinin kendisinden zayıf olduğunu görünce birisi ona yardım ederken diğeri neden onu yok etmeye çalışır. Toprağa zalim oldu insan çok kazanmak derdiyle, insana zalim oldu güç derdiyle... Emeğinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSil