BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ

 

 Deneyimsel Tasarım Öğretisi
der ki; Netlik oyunu bozar...


BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ

“Çaaaaaaat”diye kapattı kapıyı Aykut.

Odasında ne var ne yoksa kırdı döktü. O sıra apartman inledi ama kapıyı da kilitledi. 

Gece yarısı idi. Annesi Selma, ne yapacağını bilemedi.

Anne Selma: “Oğlum aç kapıyı”

Aykut: “Sana git diyorum, senin gibi annem yok benim, sen dünyanın en kötü annesisin”

Bu muydu, bu kadar mıydı yani. Yıllarca gözünün içine baktığı oğlu kendisini annelikten ret ediyordu.

“Nasıl bir sınavdan geçiyorum?” diye düşündü.

Babası Suat; yoğun bir iş günü geçirdiği için biraz erken yatmıştı. 

Bağrışmalar duyunca birden gözlerini açtı. Ne olduğunu anlamaya çalıştı. 

Bir felaket kopuyordu evde. Tam o sırada bir çığlık daha duydu.

Aykut: “Şimdi mutfağa gidiyorum, bıçağı alıcam, kalbimin tam ortasına batırıcam, kendimi öldürücem”

Babası Suat, yataktan doğruldu. O sırada annesi Selma yanına geldi.

Selma: “Dur kalkma, bekle lütfen”

Suat: “Sen aklını mı yitirdin, çocuk kendimi öldürücem diyor, sen bekle diyorsun”...


Gerçekten neler oluyordu, düşündüklerinde akıllarını yitirecek gibiydiler.

O güne kadar yaşadıkları film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti.

Belki yaşanan an ve an yaşanıyordu ama HAKİKAT farklı idi.

Neydi peki öncesinde bunların yaşanmasına sebep olanlar? 

Ailenin ilk çocuğuydu Aykut, yediği önünde, yemediği arkasında. 

Bakması yeterliydi dediğini yaptırmak için. Her istediği alınmıştı o güne kadar.  

Baba büyük zorluklar çekmişti bugüne gelene kadar, dişiyle tırnağı ile kazımıştı.

“Ben bu zorlukları çektim evladıma çektirmiycem” denir ya hani işte aynen öyleydi...

Nereden bilebilirdi ki bu hadde geleceğini?


Çokça da işaretler gelmişti aslında....

Kaçıncı oyuncak arabayı istediği renkte değil diye suratına fırlatmıştı da alnı patlamıştı.

Kayınpederi de sürekli söylüyordu; “Evladım yapmayın, çok şımartıyorsunuz bu çocuğu” diye.

Sonunda olan olmuştu zaten, Aykut istediği cep telefonu alınmadı diye önce odasının kapısını kilitledi.  Odasındaki eşyaları yıktı, döktü ve elindeki cep telefonunu üzerine vura vura parçaladı. 

Sonra da mutfağa gidip kendini öldüreceğini söyledi.

Selma ile Suat öylece birbirlerine baka kaldılar.

“Şimdi tam zamanı” dedi Selma.

NET OLMANIN tam zamanı işte dedi.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; NETLİK OYUNU BOZAR.

Bir oyun oynanıyordu ve bu oyunu bozmanın tek yolu vardı NET olmak.

Artık dur demek gerekiyordu.

Bu böyle nereye kadar gidecekti zaten?

Aykut’tan beş dakika çığlıklar geldikten sonra birden sessizlik oldu.

Selma ile Suat’ın artık yürekleri ağzına gelmişti.

Sonra yavaşça kapı açılma sesi daha sonrası kapı kapanma sesi duyuldu


Ve ortalık tamamen sessizliğe büründü...

Aykut isteğinin yapılıvereceğini düşünmüştü ama planladığı gibi olmayınca vazgeçmişti.

İkisi de rahatlamıştı.

NET olmanın verdiği bir huzurdu bu.

Hayat ta bunu beklemiyor muydu bizden?

Neyi neden yaptığımızı bilmemiz...

Hangi sebeplerin hangi sonuçlara varacağın bilmemiz...

İrademiz yetmediğinde de doğruyu bilmemiz ama o an sebebine ulaşamamış olmamız.

Ve her ne olursa olsun HAKİKATE sımsıkı sarılmamız.



Bütün mesele bugün karaya bir damla ak düşürmek...
Ortalığı beyaza bürümek değil...
Y.H.

Yorumlar

  1. İnsana ilk başta nasıl zor geliyor değil mi?
    Ya ben yapamam diyoruz
    Ama biraz sıkıntısına katlandığımızda sonrası ferahliğa ulaşıyoruz🌺

    YanıtlaSil
  2. O ilk hayırlar pek bir fena oluyor, karşı tarafın içinden bir şeyler çıkıyor resmen… İşi o noktalara getirmeden doğru tepkiler vermek dileğiyle :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder