KALP TEK BAŞINA ATAR...

Deneyimsel Tasarım Öğretisi; Tek kalabildiği zamanlarda kalabalıklar içinde yaşadığı mutluğu yaşayabiliyorsa insan kimse onu mutsuz edemez der...

KALP TEK BAŞINA ATAR...

Kendinle kaldığında nasıl hissediyorsun? Dinlenmiş mi? Huzurlu mu? Keyifli miYoksa... Yalnız, mutsuz, biraz anlamsız mı?

Merve ne çok bunalmıştı o gün. Onu eskiden beri tanıyan Ayşe’ye ihtiyacı vardı şu an... Merve ve Ayşe... Çocukluktan samimi arkadaşlardı. Birbirlerinin iyi ve kötü günlerinde hep yan yana destek olmaya çalışan. Zaman zaman görüşemeseler de hep bir şekilde ilişkilerini sıkı olan.... Dostlukları ilkokul sıralarına dayanıyordu. Lise döneminde Ayşe’nin babasının tayini çıkması nedeniyle farklı illerde okumuşlardı. Ama o sürede de hep görüşmüşlerdi. Üniversite sınavına girdiklerinde yaklaşık yakın puan almışlardı. Merve öğretmen olmak Ayşe ise mühendis olmak istemişti.  Aynı üniversitede ve aynı şehirde okuyabilecek puanı olmalarına rağmen, seçimleri onları bambaşka yaşamlara yöneltmişti. Merve öğretmenlik tercih etmiş ve matematik öğretmenliği okumuştu bu onun hayaliydi. Ayşe ise hep büyük şehirleri merak ediyordu. İstanbul’da mühendislik okumaya karar vermişti. Üniversite’den sonra Merve evlendi çocukları oldu ve büyüdüğü şehre dönerek orada yaşamaya başladı. Ayşe ise büyük şehirde büyük bir firmada çalışmaya başladı.

Telefonun diğer ucunda her şeyi anlattığı arkadaşı Ayşe dinliyordu. Her şeyi tek başına yaptığını, tüm rutinlerinin aynı olduğunu... Günlük rutininde çocuklar, okul, iş, uzun mesailer ve eve geldiğinde yorgun olduğunu... Çabucak bir şeyler hazırlayıp hızlıca yemek yediğini, bazen kendi kendine bir dizi izleyeyim derken bile sıkıldığını artık onların da keyif vermediğini düşünüyordu. Merve devam etti “Biliyor musun geçen gün hastaneye gittim, çıkışta biraz vaktim kaldı. Bir alışveriş merkezine girdim dolaştım. Tıpkı gençliğimde üniversitede tek başıma yaşarken yaptığım gibi alışveriş yaptım, yemek yedim ve çok keyif aldım. Çocuklar, mesleği, eve geldiğinde ev işleri, bir yandan anne baba aile ziyaretleri derken hiç vakit ayıramıyorum kendime. O günleri çok özlüyorum. Kendimle kaldığımda ne kadar da huzurluyum” dedi. Ayşe dinlerken bir yandan da düşünüyordu. Ayşe’nin çevresindeki arkadaşları da genelde evliydiler. Ayşe de yorulmuştu. Her şeyi kendi halletmekten... Bu kadar tek başına kalmaktan yemek yaparken, yerken, alışverişe çıkarken hastaneye giderken tek başına olmaktan sıkılmıştı. Düşünüyordu "Oysa ailemleyken ne kadar huzurluydum". 


İnsanoğlu ne garipti. Kimse kendi halinden memnun değildi son zamanlarda. Kim hangi haldeyse bir diğer halini özlüyordu. Herkes kendi olmayan neyse ona özeniyor ve sonuçta kendini bulunduğu durumda mutsuz hissediyordu. Düz saçlı olan kıvırcık saça özenir. Kıvırcık saçlı ise düz olsun diye imrenir. Arabası olan yanından geçerken yürüyüş yapan diri olana özenir. Yürüyerek işe gidende aracının içinde işe gidene... Çocuğu olan çocuğu olmayanın rahatlığına özenir... Çocuğu olmayan da olsun diye didinir durur. Fakirin dilinde zenginin yaşantısı... Zenginde ise fakirin tasasızlığı...  Evli bekar olanın rahatına, bekar olan  ise evli olanın hayatına.... Evde olan dışardakine... Dışarda olan evdeki oturanın saadetine... Bu böyle akar gider ...Öyle değil mi?    

İnsan kendi seçtiği bir yaşantıdan mutlu değilse bunun sebebi nedir? İnsan yaptığı seçimlerden mutlu olmamasının sebebi yanlış kıyaslamaları olabilir mi? İnsan bazen tek başına kaldığında mutlu olur… Bazen ailesiyle, sevdikleriyle… Bazen koştururken çalışırken... Bazen de ardından dinlenirken… Günler haftalarda bazen daha faydalı bazen daha keyifli bazen daha zorlu olabilir...

Mutluluk tüm hayatla ilişkisinin toplamında gizli olabilir mi? Tıpkı kalp ritmi gibi...

İnsanların yaşadığı hayatların biri diğerinden daha kötü, öbürü diğerinden daha iyi değil. Aslında bir şeyi kıymetli yapan şey onun arada bir oluyor olması. İnsan yalnız kalamıyorsa arada bir yalnız kalmak çok keyif verir. Çok yalnız kalıyorsa bu onun normalidir. Normal olan artık çok keyif vermez çünkü normaldir. O zaman mevcut durumun keyfini çıkarmalı, eksikliklere takılmak, bunlar için sızlanmak yerine var olanlarla neler yapabileceğine bakmalı insan. Ümidini, neşesini kaybetmeden… Hayatı kaçırmadan…

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki insan kendi değişirse dış dünyası da ona göre değişir. İnsan mutlu olmaya önce kendisinden başlayabilir. Tek başına.. ama yalnız hissetmeden ...

Bütün mesele bugün karaya bir damla ak düşürmek...
Ortalığı beyaza bürümek değil...
Y.H.

Yorumlar

  1. Hemen anlık mutlu oluyoruz sonrası çok ta kolay mutsuz olabiliyoruz.
    Hani temeli sağlam olmayan binanın gösterişli görünüp te en ufak bir sarsıntıda yıkılması gibi.
    Acaba sebeplerimizin içeriği boş olup sağlam bir temele oturtamıyor olabilir miyiz?

    YanıtlaSil
  2. Günümüz insanının durumunu yansıtmış. Mutluluğu dış dünyada arama illüzyonu..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder