DEVİR TESLİM: TOPRAKLA İLİŞKİ

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki "Neyi neden yaptığını bilmek bir hedefin olmasıyla mümkün olur".


DEVİR TESLİM :TOPRAKLA İLİŞKİ

Elif köyde büyümüştü. Sabah erkenden kalkar, ilk iş annesiyle birlikte hayvanların yanına gider, yemlerini, sularını verdikten sonra tarlaya çalışmaya... Kardeşleri hala yataktayken o babasına yetişmeyi seviyordu. Onlar yeni kalktıklarında bitmiş olan işlerin miktarına hayret ediyordu. Oysa kışın daha geç kalkıyor ve çok daha az olan işleri bir türlü yetiştiremiyordu. Toprakla alakalı olsa gerek diye düşünüyordu. Çünkü başka işlerde böyle olmuyor... diye hayıflanıyordu. Her sene mart ayı gelmesini iple çekiyor, öncesinde hazırlanıyordu. Hatta bu sene ne ekeceğiz acaba diye düşünmek hoşuna gidiyordu.

Sadece bir kaygısı vardı. Köylerinde artık ekip biçme ve hayvancılık günden güne azalıyordu. Hatta gençler arasında toprakla uğraşanlara enayi gözüyle bakılıyordu. "Ne var bu kadar yoruluyorsunuz anlamıyoruz. Doyacak olan iki üç boğaz bilemediğin netice de..." diye insanının hevesine kursağında bırakıyorlardı. Ancak bu konuşmalar Elif'in şevkini daha da artırıyordu. Onların tarafından nasıl görünüyordu anlayamıyordu. Bu kadar emek isteyen bir işi küçük görmenin sebebini...Yıllar sonra anlayacaktı hayırlı işlerin aslında nasıl da imrenildiğini...

Bir gün babasına "Siz yaşlanınca bu mesleği yapamayacaksınız. Ben bu mesleği sizden devir teslim almaya karar verdim. Üniversitede ziraat fakültesinde okuyacağım. Yurt dışına gitmek, eğitimini orada tamamlamak istiyorum" demişti... Tarımla ilgili dünyada neler yapılıyor, güncel gelişmeleri ve son teknolojileri merak ediyordu ve öğrenmek istiyordu. Babası kızına düşkündü ama yine de karşı koymamıştı. Ailesi ve hedefleri Elif'in hep aklındaydı, bu nedenle üniversite dönemi boyunca çok çalıştı. Çünkü omuzlarında sadece kendisi için değil memleketi için de sorumluluk hissediyordu. Eğitimini tamamladıktan sonra memleketine döndü. 

Çok heyecanlıydı, içi kıpır kıpırdı, hedefleri vardı. İlk olarak araştırmalarına başladı; bu topraklarda neler yetişir? Mevcut olanı geliştirmek yeni şeyler eklemek çoğaltmak ve o çoğalttıklarını paylaşmak istiyordu. Koşa koşa babasının yanına gitti. “Babacığım, bana ve bu topraklara çok emek verdin. Şimdi bu topraklara emek verme sırası bende. Elinde olan toprakları ekmeme müsaade eder misin?” dedi. Babasının cevabı oldukça tatminkardı. Çoğu yakınların çocukları büyük şehirlere giderken Elif'in geri dönmesi onu çok mutlu etmişti.

Elif tohumların atıldığı topraklara geri döndü. Döner dönmez zaman geçirmeden kafasındaki hedeflediklerini hayata geçirmeye başladı. Tarımla uğraşan köylüler de yeni şeyler öğrendiği için heveslilerdi. Onlar tecrübelerini Elif'e, Elif ise yeni teknikleri onlara öğretiyordu. Hep birlikte ellerindekini daha kıymetli hale getirmek için gece gündüz beraber çalışıyorlardı. Domateslerin hem suyu ayrılıyor hem de salçalar kaynatılıyordu. Üzüm deveklerindeki yapraklar büyümeden toplanıyor tuza basılıyor, üzümlerinden de pekmezler yapılıyordu. Tarladaki elma ağacının yere düşenleri bile israf edilmiyordu. Hem onları toplama görevi çocuklara veriliyordu. Onlardan sirke yapılıp yeri geliyor cilde, vücuda, ev temizliğine kullanılıyordu. En lezzetli halleri de özenle kurutulanların o mayhoş tadıydı. Toprak insana ne de çok şey öğretiyordu. İsrafın bu denli olmayışına her seferinde hayret ediyordu Elif. Ektikçe çoğalıyor, çoğaldıkça da paylaşıyorlardı. Komşunun hakkı, fakirin hakkı, aile akrabalar derken ne de bereketliydi. Onca dağıtmasına paylaşılmasına rağmen ertesi sene tam ekim zamanı gelmeden elindekiler hala bitmemiş oluyordu.

Gün sonunda her yapılan iş başka bir işe vesile oluyordu. En keyiflisi her gün iş bitimi onca yorgunlukla hep birlikte içilen çaydı. "Paydos" dendiği an semaverler kuruluyordu çaylar içilmeden eve gidilmiyordu. Hep birlikte yapılan işlerin sonrasında tadı bambaşka oluyordu. İşte bu kısımları üniversitede anlatmamışlardı. Bunlar ancak deneyimleyenlerin yaşayabileceği hazlardı.

Elif'in babası daha küçükken "Verimli bir hayat için temel kural: ihtiyaç karşılamak" diye öğretmişti. Büyük bir bulmacanın parçaları gibiyiz. İç içe geçip tamam oluyor her şey. İnsanlarla olan ilişkiler de toprakla olan ilişkiler gibi aynı değil mi? İnsanla doğru zamanda, doğru miktarda, doğru kıvamda iletişim kurulduğunda, onun ihtiyacını karşıladığında ilişkiler çoğalmıyor mu? İnsanın fayda görebilmesi için fayda verebilmesi gerekiyordu önce. İlişkilerde üretimde olmak gerekiyordu. Çünkü üretim kişiyi ve toplumları, iletişimi, ilişkiyi diri tutar. Ve sloganı şu oldu; "Üretim, üretim, üretim" İşte o da sonunda şahitti böyle olduğuna...

Deneyimsel Tasarım Öğretisi ihtiyaç karşılamanın iletişim ve ilişkideki önemini açıklar. İnsanın iletişimdeki hedefi karşı tarafa fayda sağlamaktır. 


Bütün mesele bugün karaya bir damla ak düşürmek...
Ortalığı beyaza bürümek değil...
Y.H.

Yorumlar

  1. Beni çocukluğuma götürdü :)

    YanıtlaSil
  2. Çoğu zaman neyi neden yaptığımızı bilmiyoruz. Konuşuruz ama neden? Severiz, sevmeyiz ama sebebini bilmeyiz. Gerçekten de bşr şeyleri hrdef dahilinde yaptığımızda sonuçlarda değişiyor.

    YanıtlaSil
  3. 🌱Tohumu ekeriz, toprakta kalır, sularız ve sonra vakit zaman gelince filizlenmeye başlar ya.
    Tohumu attık toprakla buluştu ya.

    İşte ilişkimizde de ihtiyaçlarımızı buluşturmak lazım, birleştirmek lazım, başlatan olmak lazım.

    YanıtlaSil
  4. Hayata karşı bedelli olmak.daha küçük yaşta marifetlenebilmek çıraklık tamamlamak..sonrasında sana mucizevi dönüşler bereketli bir hayat..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder