PEKİ SUÇLU KİM?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; " İlişkileri yöneten gözle görülmeyen ama sonuçları gözle görülen kuralları vardır. "

PEKİ SUÇLU KİM?

İlişkilerde her şey doğaçlama gelişiyor zannedilir. Bir insan sözünde durmadığında bazı insanların güvenini kaybeder. Ancak bazı insanlar yine de ona güvenmeye devam eder… Bazı insanlar sorunları çok hızlı fark eder, bazıları fark edemez… Bir insan iyiliğine karşılık bulamadığında karşıdaki insanın gereken değeri vermemesine bağlayabilir bu durumu... Bazılarının da iyilikten anladığı sonucuna varabilir. İnsan bir şeyi başarabildiğinde nedenleri kendisinde bulurken istediği başarıya ulaşamadığında bunun nedenini etrafında arar. Mutlu olduğunda nasıl olabildiğini çok fazla düşünmez. Yapıp ettikleriyle hak ettiğini düşünür. Mutsuz olduğunda kendisiyle ilişkilendirmez etrafında suçlular arar. 

Bu tıpkı düşüp ağlayan bir çocuğu susturmak için sehpayı suçlu gösterip okları ona çevirmek gibidir. Başkası suçlu olduğunda çektiği acı azalır adeta insanın. Oysa ki devekuşu kafasını ne kadar toprağa gömerse gömsün her şey apaçık ortadadır.

Peki gerçekten de olumlu sonuçlar kişinin kendisinden, olumsuz sonuçların hepsi de başkalarından mı kaynaklanır?

Gülru’nun okul biter bitmez bir iş bulup çalışması gerekiyordu. Okulların kapanmasına az kalmışken, kafasında planlarını yapmaya başlamıştı. Memleketine daha dönmeden bu konuyla ilgili etrafa haber vermeye başlamalıydı. Tabi ki tecrübesi olmadığı için hemen bir iş bulamayacağını biliyordu. Zaten ona destek olabilecek bir tanıdığı da yoktu. "Olsaydı da bir şey değişmezdi" diye düşündü. "Zaten ben kendim mücadele ederek bir şeyleri başarmak isteyen bir kişiliğe sahibim". Ailesinden, çevresinden öğrendiklerine göre öyle de olmalıydı. Her insan kendi problemlerini mümkün olduğunca kendisi çözmeli ve güçlenmeliydi. 

Okul kapanmıştı şimdi memlekete dönüp kapı kapı dolaşma vakti gelmişti. İçinde taze bir heyecan, yüzünde genç hevesi başladı yeni hayatına. Kaç kez başvuruları geri çevrildi. Kaç kez aradığı numaraya ulaşamadı. Kaç kez görüşme odalarında bekleyip kimseyle görüşemeden eli boş döndü. Artık saymaktan vazgeçmişti... “Gerçekten de bu kadar zor muymuş bir iş bulması… Deneyimli olmayana iş yoksa insanlar nerede kazanabilirdi ki bu deneyimi…” Bu düşünceler içerisinde günleri geçirirken okulu çoktan bitirmiş memleketine döneli birkaç ay geçmiş olduğunu hatırladı. Ne kadar da çabuk geçmişti zaman...

Böyle günlerden birinde belki bir iş görüşmesi yapabilirim umuduyla adım adım sokaklarda dolaşırken telefonu çaldı. Babası bir tanıdıklarının ona bir iş bulma konusunda destek olmak istediği haberini verdi. Gülru anlayamadı, garipsedi, fazla bir şey diyemeden kapattı telefonu. Ona hiç tanıdık değildi bu durumlar, zaten öyle bir beklentisi de yoktu. Babasıyla birlikte görüşmeye gittiğinde, ona çoktan bir iş görüşmesi ayarladığını söylendi. Hatta ertesi gün görüşmeye gitmişlerdi bile. Kısa bir görüşme sonrası işe kabul edildi ve yarın iş başıydı. Gülru biraz şaşkın, biraz heyecanlıydı… Biraz gergin ama biraz da rahatlamıştı. Nasıl bir şey hissetmesi gerektiğini de bilmiyordu. Bildiği şey artık bir işe başlamalı, daha fazla ailesine yük olmamalı, bir işe yaramalıydı. İşe başladıktan kısa bir süre sonra babası hayata veda etmişti. Ailesinin tüm yükü kalmıştı genç omuzlarına. İyi ki bir işim var diye düşündü… Şimdi sarılmalı hayata… 

Yıllar birbirini kovalarken çalıştığı işyerinde herkesin iyi niyetli olmayabileceğini fark etmeye başlamıştı. Herkesin çıkarlarına göre davranışları da değişebiliyormuş demek ki… Haksızlık da yapılırmış zaman zaman… Üzgündü ama asıl problem, arada tanıdık da varken nasıl sınır koyacaktı ki şimdi… İnsanları yönetmeye, doğruyu yapmaya çalışırken daha da stres artıyormuş meğer… Öğreniyordu hayatı ve insanları… 

Acaba daha farklı şekilde bir iş bulup çalışıyor olsaydı daha farklı olur muydu her şey… Hatır gönül konusu olmasaydı daha dik durabilir miydi haksızlıklar karşısında… Ah bu işverenler... Ah bu iyilik yapıyorum diyerek insanları zora sokan işgüzar tanıdıklar… Ah bu iş hayatı… Ah ekonomik güçler ve dengeler… Tüm dünya suçluydu şimdi. Yıllar önce ne zorluklarla bu işe girdiğini unutmuştu. Şimdi tüm mutsuzluğunun faturasını işyerine, işyerindeki insanlara, ona aracı olan tanıdığa, dünyaya, dünyada olmayanlara ve her kim varsa herkese kesiyordu… Tanıdıklar, ekonomik koşullar, işyerindeki haksızlıklar, üst komşunun küçük çocuğu, mahalledeki bakkal amca ve daha niceleri… Herkes her şey ona karşıydı onu köşeye sıkıştırıyorlardı… 

Mutsuz olduğunda, istediği sonuca ulaşamadığında, işler biraz sarpa sarmaya başladığında suçlu arar insan. Suçlu olan da genelde dış dünyadadır elbette. İyi ya! Suçlunun içimizden birisi olması beklenemezdi zaten. Oysa ki dış dünyayı suçlamak devekuşunun kafasını kuma gömmesiyle aynıydı. 

DIŞ DÜNYAYI SUÇLAMAK SONUÇLARI DEĞİŞTİRMEZ

Deneyimsel Tasarım Öğretisi ilişkilerin birbirine bağlı bir dinamik olduğunu söyler ve bu dinamikleri açıklar. Bir insanın başına gelen olaylar başkaları aracılığıyla olur ama son kararı veren yine ancak kendisidir. Bir insan diyet yapmaya karar verdiğinde bu karar kendi kararıdır. Arkadaşı ona tatlı ısmarlamak isteyip tatlı alıp yanına geldiğinde ve o tatlıyı ikram ettiğinde suçlu kimdir? Tatlıyı alan mı yoksa tatlıyı yiyen mi? İnsan tatlıyı getireni suçlamak ister elbette. Hırsız ve ev sahibi hikayesinde olduğu gibi... Hırsızın suçu var da ev sahibinin hiç mi suçu yoktur?

Hayatta her şeyin bir kuralı olduğu gibi ilişkilerin de kuralları vardır…

İnsan ilişkileri canlı sistemlerdir ve sürekli değişim halindedir. Bazen mutlu bazen daha hüzünlü, bazen yüksek tansiyonlu bazen çok durgundur. Bu hayatta her şey her an değişkendir. Ancak bunlar tek taraflı değil aksine her iki taraf için de birbiriyle çok ilişkilidir. Taraflardan birinin bıraktığı etki karşı tarafa da bir yön verir. Böylelikle ilişkiler sürekli olarak değişim halindedir.

Her şey ve her insan değişirken ilişki nasıl aynı kalabilir?

Bu yüzden her şeyin her an değiştiği yeryüzünde değişmeyen kuralları bilmeye ihtiyaç vardır. Bir çiçeğe ihtiyacından az ya da ihtiyacından fazla su verildiğinde o çiçeğin fazla yaşayamayacağını herkes bilir. Dersine çalışmayan bir öğrencinin başarısız olacağını tahmin etmek de zor değildir. Peki ailede, arkadaşlar arasında, bir düğünde, iş hayatında, sahilde bir kafede ya da bir cenaze evinde yapılan davranışlar karşı taraftaki insanlarda nasıl bir davranışın ortaya çıkmasına neden olur? 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi ilişkilerin nasıl oluştuğunu, nasıl bozulduğunu, ilişkilerde usta olabilmiş insanların davranışlarını ve bunların yöntemlerini açıklar. 


Bütün mesele bugün karaya bir damla ak düşürmek...
Ortalığı beyaza bürümek değil...
Y.H.
 

Yorumlar

  1. Aslında bir paket program.
    Hoşumuza giden avantajları yanında hoşumuza gitmeyen dezavantajları da oluyor.
    Paketi ayırmaya kalkıp yarısını kabul edip kalan yarısını istemediğimizde problemlerimiz başlıyor değil mi?

    YanıtlaSil
  2. İnsan çoğu zaman suçu Başkasında arar çünkü hatalı olduğunu kabul ettiğinde kendini değiştirmek zorunda kalacaktır.

    YanıtlaSil
  3. Başımıza kuma gömmeyip kendimize düşen payı alabilmeliyiz. Biziz sınırlarımızı çizen, kapıyı açan, kapatan yada aralayan... Peki nasıl yapabiliriz nasil o iradeye ulaşabiliriz? Evet hayatta herseyin bir strateji gerçekten var...

    YanıtlaSil
  4. Allah bizi hak etmeye çalışanlardan değil, hak edenlerden eylesin

    YanıtlaSil
  5. İnsanın kendi hatasını görüp dışarıyı suçlamaktan vazgeçtiği an kendine en büyük iyiliği yaptığı andır.

    YanıtlaSil
  6. Yapıp ettiklerimizi iyi değerlendirip, hak edene hak ettiğini verebilenlerden olalım. Kendimize de temasda olduğumuz diğer insanlara da adaletle yaklaşabilenlerden olmak ümidiyle...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder